11 Temmuz 2012 Çarşamba

Bakın Sözde Ermeni Soykırımı Nasıl da Kendini Ele Veriyor!



Bakın Sözde Ermeni Soykırımı Nasıl da Kendini Ele Veriyor!
                                 


Wilson ilkelerine dayanarak bulundukları bölgede egemenliklerini ilan etmek isteyen Ermeniler D.Anadolu’da Müslümanları katlediyorlar. ( İşin gerçeği bölgede sayıca üstünlük sağlayanlar o bölgede egemenlik ilan edebilecektir. )

Wilson İlkeleri 12. Madde
12- Osmanlı imparatorluğunda Türklerin oturdukları bölgelerin bağımsızlığının sağlanması, Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması, boğazların uluslar arası garanti altında tüm devletlerin ticaret gemilerine açılması.
Ayrıntı için;http://www.sosyalbilgilerci.com/wilson-ilkeleri/

Dönemin Milli Savunma Bakanı Enver Paşa ve günümüzde yetkileri İç İşleri Bakanlığı’na denk gelen Talat Paşa mektuplaşıyorlar. Enver Paşa; “Ermenileri uzaklaştıralım.” Diyor.
Talat Paşa;
Peki nasıl olacak bu?

Enver Paşa;
aşka bölgede yaşamaya mecbur edeceğiz!

Tehcir denen zorunlu göç, içeriğinde bölgede barış sağlandıktan sonra dönebilecekler notuyla uygulanır.

Şimdi:
Birleşmiş Milletler’in tanımladığı soykırım; bir ırkı ortadan kaldırma maksadıyla diye başlarken…
Ermeniler o dönemde en çok İstanbul ve Konya’da yaşamasına rağmen göç ettirilmediyse...
Böyle soykırım mı olur?
(Göç esnasında padişah emriyle ordu güvenliği sağlayacak kararı alınmasına rağmen yanlış yapanlar da olmuştur. Ve onlar cezalandırılmıştır.)
Şimdi eğer biz bu soykırımı kabul edip aman ne olacak dersek…
Toprak talebi + Mirasçı hakkı + Tazminat gibi durumlarla karşı karşıya kalacağız. Üstelik yapmadığımız bir şey için bedel ödeyeceğiz.
Basit bir tarih dersinde bile bunlar öğretilirken büyük siyasetçilerimiz bunları biliyor mu bilmiyorum.

Ama en azından bu konuda lobicilik faaliyetleri artırılması için kendilerine rica ediyorum.

6 Temmuz 2012 Cuma

*******Çeşme Ilıca Otel'de Herkesi Kıskandıran Bir Düğün!


İzmir ve çevresinde mi evlenmek istiyorsunuz?

Deniz Kenarında !
Şıklığıyla Parmak Isırtan!
Evet, ne kadar çok sıfat varsa bu görsel şöleni anlatmaya dair hepsini yazabilirim...
Hürriyet'te evlilik için en iyi 10 mekan arasında !
Yüzen platformda evlenin
İzmir Çeşme'deki Ilıca Otel'in özellikle Vela Beach adı verilen yüzer platformunda yapılan düğünleri meşhur. Yaz düğünleri için 1500 kişilik yemek, 2 bin kişilik kokteyl kapasitesine sahip. Jet sosyete davetleriyle dikkat çekiyor. Mango dilimleri üzerinde halibut füme, ricotta peyniri ile doldurulmuş tavuk göğsü, kurutulmuş ananas eşliğinde sebze lazanya üzerinde levrek filetoları gibi seçeneklerin yer aldığı 6 mönü hazırlıyorlar. 200 kişilik bir ziyafet ekipleri var. Mönü fiyatları 100 - 180 YTL arasında değişiyor. Fiyata müzik ve süsleme dahil değil. Yeni evlenen çifte ilk gece konaklaması, şarap, meyve sepeti ve Türk tatlı tabağı da hediyeleri. Tel: (232) 723 31 31













24 Haziran 2012 Pazar

E-kitap ile Gelen Yeni Tüketim Anlayışı

                                        E-kitap ile Gelen Yeni Tüketim Anlayışı

E-kitap, kitap okumayı kolaylaştıran teknolojinin yeni oyuncusu olarak piyasaya çıktı. Pil ömrü, kolay taşınabilirliği, hızı ve ekran kalitesiyle kitap, makale ve diğer yazı türlerini farklı formatlarda okumak isteyen okuyucuların gözdesi konumuna geldi. Ancak e-kitaplar henüz beklendiği kadar popüler değil. Bu aşamada neden e-kitaplar sağladığı kolaylıklara rağmen satın alınmıyor sorusu sorulabilir.

Görülen o ki ülkelerin farklı fiyat uygulamalarının yanında etkisi yadsınamayacak kültürel değerler ve alışkanlıklar da tüketicinin kararlarını etkiliyor. Bu alışkanlıkların başında her sabah köşedeki büfeden gazete alma kültürü ve altını çizerek kenarına not alınan kitap okuma alışkanlığı yer alıyor. Gazete kültürü başlı başına farklı bir anlam taşısa da kitaplar da okuyucusu için farklı anlamlar barındırıyor. Hatta bazen kitabı koklamak ve sayfa aralarına bir şeyler sıkıştırmak için bile kitap okuyanlarla karşılaşılabilinir. Çünkü düşünüldüğü gibi kitaplar sadece işlevsel anlamlar taşımıyor. Duygusal bazı bağlar bizleri yeni teknolojiye karşı direnişe geçiriyor. Fakat bir yandan kitap maliyetini azaltan ve yeşil pazarlama anlamında doğa dostu olan e-kitaplar bu duygusal değerlere fonksiyonel özellikleriyle adeta savaş açıyor.

Burada tüketici davranışı açısından gözlemlenebilecek olan konu ise duygusal pazarlamanın fonksiyonel pazarlama karşısında nasıl bir duruş sergileyeceğidir. Bu da beraberinde yeni bir tezi getirir. “ Gerektiği kadar fonksiyonel ve iyi olan ürünler, tüketicinin duygusal kararlarını etkileyebilir.” Bu durumda pazarlama müdürleri vaat ettikleri farklılık, üstün olma ve değişik kimliklere sahip olma söylemleri yerine teknoloji trendlerini en yenilikçi anlayışlarla yakalamak zorunda kalabilirler. Diğer yandan da belki de e-kitapların satılabilmesi için yürütülecek olan halkla ilişkiler ve pazarlama kampanyaları tüketicileri etkileyebilir. Örneğin, e-kitaplarla hali hazırda okunan kitaplar arasında kurulabilecek duygusal bağ, duygusal tüketicinin yani geleneksel kitap severlerin e-kitaplarla kurabileceği ilişkiye yardımcı olabilir.

Sonuç olarak e-kitapların yaygınlaşmaması tüketicinin bilişsel kararları ve algısıyla doğrudan ilişkilidir. Kimi zaman ucuza son teknolojiye sahip olunabiliyor olsa da tüketici, maliyeti fazla olan kitabı alıp dokunmayı tercih edebilir. E-kitap ile gelen yeni tüketim anlayışı bize hızlı ol, daha çok sahip ol ve sosyal sorumlu ol derken yeni bir kültürün parçası ol diye de seslenmektedir. E-kitap almak sadece o ürüne sahip olmak değil bambaşka dünyaya adım atmakla da ilişkilendirilebilir.

23 Haziran 2012 Cumartesi

YÖK amacın ne?


Yazıyorum çünkü YÖK ne yapmaya çalışıyor anlamadım! Bir öyle bir böyle derken önce sözde birilerini mutlu edip sonra özde bildiğini okuyanlardan olan YÖK!

Soruyorum sana;

Böyle saçma sapan değişiklikler ve düzenlemeler yapınca çok mu ilgili gözüküyorsun? Eğitimde kalite artırımı ve standartların iyileştirilmesi için çalışmalar yapacağına sözde başarıyı artırmak için özünde yıllardır iyi eğitilemeyen insanları eleyerek veya bazı sistemler içinde mahkum bırakarak başarı oranını mı artırıyorsun?

Bence artık bilene danışmanın vakti geldi; topla tarafsız profesorlerimizi, sosyologları, öğretmenlerini ve bu işleri bilenleri sonra da oturun tartışın. Biz artık GERÇEK EĞİTİM istiyoruz!

Bakınız neler dediler ...



1. YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya (@cetinsayag), Twitter'da öğrencilerin yaz okullarına mahkum edilemeyeceğini belirterek, "Tüm öğrencilere bütünleme hakkı veriyoruz" dedi. Bu kararla bütünleme sınavını uygulayan ve uygulamayan üniversite ayrımı ortadan kalktı. Artık her üniversitede bütünleme sınavı uygulanacak. Yaz okulu sürerken böyle bir açıklama geldi!

2. ÖSYS-2012’den itibaren AOBP yerine Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) kullanılacak. Dediler ancak vazgeçtiler !

3. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, üniversitelerdeki kontenjanın 10 bin artırıldığını açıkladı. Çetinsaya, şu anda fen-edebiyat fakültelerinde okuyan öğrenciler için formasyon hakkının saklı tutulduğunu da söyledi.  Formasyon kalkacak dediler ancak vazgeçtiler!

Akademi So Yani Sosyal Akademi Öğrenci Ajansı


Merhaba !!!

"Sosyal Akademi, büyük hayalleri barındıran küçük ölçekli bir ajanstır. " E. T

Akademi dünyasına aşık, bilimsel teori buluşlarının uygulamayla örtüştüğü alanlara ilgili ve paylaşmayı kendine ilke edinmiş bir öğrenci aradığı tadı sektörde bulamayınca kendi ajansını kurar. Bundandır ki adında " Akademi " ve sosyalin " so " su vardır.

Öğrenirken bilgili olduğu alanlarda hizmet ve yardımda bulunmayı amaçlayarak yanında çalışacak öğrenci arkadaşı stajyerleriyle toplumda ses getirmeyi planlar.

Hedef kitlesi öğrenciler, öğrencilerle konuşmak isteyen markalar ve yenilikler için arayışta bulunan kurumlardır.

" Sosyal Akademi Akademi Sosyal ", ilginizi çektiyse ne mutlu bize!      


https://www.facebook.com/ezgtk?ref=tn_tnmn#!/pages/Akademi-So/234572353326393
https://twitter.com/Akademiso

İnternet Kullanıcısı ve Kullanıcının İnternetle İlişkisi

Tüketici Davranışı, Sosyal Pazarlama, Gelişen ve Değişen İnternet Teknolojisi

Aşağıda göreceğiniz link yukarıda yazdıklarımdan çok daha fazlasını içerecek bir araştırmanın ilk kamuoyu araştırmasıdır. Anketi 500 kişinin cevaplandırması beklenmektedir.

Elde edilen veriye göre internet kullanıcısının genel tutumu hakkında bir fikre sahip olunacaktır.

Sizden beklenen bu araştırmaya destek olmak için 16 sorudan oluşan kısa cevaplı bu anketi doldurmanızdır.

Şimdiden teşekkürler,


Araştırmama destek olmak ister misiniz, 16 kısa cevaplı sorum var. İnternet kullanıcısı : https://docs.google.com/spreadsheet/viewform?fromEmail=true&formkey=dEZSbGZmRzJ3M3R6bkVURnI3dlc0V1E6MQ

10 Haziran 2012 Pazar

Halka Sanat ile Kurulan Halkalar !!!

Bu projeden haberdar olmamı sağlayıp projenin gelişiminde baş rol  oyuncusu olan değerli İpek Çankaya hocama saygılarımı sunuyorum.


Halka Sanat Projesine Dair ..
Vay be bir de helal olsun sözlerini bir arada kullanabileceğim hem sanat hem sosyal sorumluluk projesi diyebileceğiniz harika bir oluşumdan bahsedeceğim.

Bilirsiniz; sanat zenginler içindir. Bilirsiniz; sanat anlaması zor bir alandır. Hayır; bilmiyormuşuz!

Bu proje sanatı konuşturan ve sanatı halkla buluşturan bir proje. Yani sokakta sanat ya da sanat sokakta diyebiliriz. 



Çok fazla sözü uzatmak istemiyorum ilginizi çektiyse eğer aşağıdaki detaylı bilgiyi edinmekle kalmayıphttp://www.halkaartproject.net tıklayabilirsiniz.


Hayır ilgimi çekmedi diyorsanız; http://www.halkaartproject.net/calendar.html Şehirde Ne Var kısmına bir göz atın derim !!
" Düşünsel ve yaratıcı üretim sürecinde gereksinim duyulan destek, kaynak ve esini sağlamayı hedefleyen bağımsız bir organizasyon olan halka sanat projesi yerli-yabancı sanatçı, küratör ve teorisyenlere araştırma ve üretim olanakları oluşturmak; kültür- sanat izleyicisinin sergiler, sanatçı konuşmaları, atölyeler, seminerler, söyleşiler ve stüdyo ziyaretleri aracılığıyla yaratıcı süreci deneyimlemesine, bu sürecin açılımlarına katılmasına alan yaratmak amacıyla Mayıs 2011’de kurulmuştur. "



Günümüz kültür ve sanatının sadece sergilenmesine değil, fikirsel ve uygulamaya yönelik üretimine de fırsat verir, bu alandaki uluslararası işbirlikleri ve projelere gerekli koşulları sağlar.
halka sanat projesi sadece bir galeri, rezidans, arşiv, uygulama ya da eğitim merkezi değil bir buluşma noktasıdır.
halka sanat projesinin işi, birbirinden ayrı halkalar olarak düşünülebilecek olan sanatın çeşitli ögelerini bir süzgeçten geçirerek bir araya getirmeye, buluşturmaya, geliştirmeye yönelik küratöryel bir uğraştır.
halka sanat projesi merkez olarak Moda Caferağa Mahallesi, Dr. Esat Işık Caddesi, Ruşen Ağa Sokak No:8, 34710 Kadıköy, İstanbul adresindeki mekanı kullanır.

Kalem

Bunu neden yapıyorsunuz? İyi soru.
Önce bir ilgimiz vardı, sonra bir fikir geliştirdik. Ardından bir proje yavaş yavaş belirmeye başladı: halka sanat projesi.
Sadece bir kelime oyunu değil.
Bir adres, bir buluşma, bir dialog olsun istedik.
Neden yapıyoruz? Çünkü seviyoruz.
Bütün varlığımızla bu işe girdik. Zamanımızı, enerjimizi, zihnimizi ve paramızı ortaya koyduk. Mesele hiçbir zaman para kazanma mesele olmadı. Tersine projenin başından beri her ay kurucu ortaklar kendi kişisel bütçelerinden fon aktardılar diyelim. Bu bir tercih meselesi. Her sanatçı ve her bir alt-proje içine iyi niyetimizi ve çabamızı koyduğumuz bir meydan okuyuş.

8 Haziran 2012 Cuma

Ellerine de Yüreğine de Sağlık! Deniz Butik Pasta!

Yoksa hala Deniz Butik Pasta'yı duymadınız mı?

Olamaaaaaaz! Deniz Butik Pasta sınırları zorlayan mutfak sanatıyla aklınızı başınızdan alan pastalar yapıyor. Ve bu güzel pastaları yapan kişi de güzel bir insan. Yeditepe Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Kulübü olarak düzenlediğimiz 30 Mart 2012 Sosyal Medya Zirvesi'nde  LÖSEV'e bağışlamak üzere hazırlanan kurabiyelerin yanına cupcakeleriyle destek verecek kadar da cömert bir mutfak sanatçısı !  Buyrun pastalardan birkaç örnek...







Sihrin Fikrin Olsun- Hürriyet

                                            Ayşegül Hanım'a En İçten Teşekkürlerimle,

                                                           

Fikirlerin gücü engelleri sihirleyecek inanıyoruz!
Biz inandıkça bize inananlar da artıyor... 2 gün önce Yeditepe Üniversitesi Öğrenci Etkinlikleri Koordinatörlüğü'nden bir telefon aldım. Hürriyet Gazetesi'nden Ayşegül Hanım seninle projenizi görüşmek istiyor dediler ! İşte birileri birşeylerin farkında! Ve bu farkındalık bizi daha büyük projelere götürecek dedim  ...


Sonra ne mi oldu, kulübümüzün projesi haber oldu! Hem de çok değerli yazar Ayşegül Domaniç Yelçe'nin kaleminden çok güzel sözler çıktı.


Ayşegül Hanım'a ulaşıp projemizden bahseden Ersin Koyunoğlu'nu da es geçemem. Yarışmanın juri üyesi Engellerin Ötesinde Derneği'nin Yönetim Kurulu'ndan olan Ersin Bey bizi hiç yalnız bırakmadı. Kendisine çok teşekkür ediyorum.


Ve Ayşegül Hanım'ın da paylaştığı sözümü yeniliyorum.

" Bu projeden çok umutluyuz. Farkındalık yaratmakla kalmayıp farklı bir
kampüs yaratmayı hedefliyoruz. "



Siz de Ekim ayına kadar fikirlerinizi proje haline getirip bize gönderebilirsiniz. Tek şart üniversitede lisans öğrencisi olmanız!
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20717688.asp

4 Haziran 2012 Pazartesi

Ogretmenlerin Not Sistemi

Bu konuda iletisim hocalarinin onyargi ve genelleme uzerine derslerde anlattiklarini not verirken de uygulamalari gerektigini soyleme geregi duydum.


Published with Blogger-droid v2.0.4

Kürtaj Meselesi

İsin aslı nedir bilmem ben..

Eger tecavuze ugruyorsa bir genc kız ve dogurmaya mahkum kaliyorsa o gunun acisini ben kurtaj yasagini anlamam.

Eger yasaklayinca insanlar kurtaj olmayacak saniyorsa bu zihniyet buna inanmam!

Evet dogru biz boyle yazalim cizelim ve vakit kaybedelim istediniz.


Published with Blogger-droid v2.0.4

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Akademi Dünyası

Merhaba Akademi Dünyası,

Değerli Hocalarım,

Akademik makalelerin içinde boğulurken sık sık kendime sorduğum iki soru var;

1- Alıntılardan başka ne buldunuz ?
2- Eeee ?

Sanırım ülkemizde araştırmaya yeterince önem verilmiyor. Bilgiye kolay erişimle de birlikte yeni keşifler yerine tekrarlar yapılıyor. Çünkü bilgiye kolay erişmekten erişeceğimiz bilgi o kadar çoğalıyor ki tembelleşiyoruz. Aynı makaleleri okuyoruz. Sonra da otur bakalım 10 sayfa makale yaz çocuğum.

Ben elimdeki 100 sayfalık makaleyi alıntılardan arındırsam 10 sayfa bile çıkmaz be !

Eee şimdi ne olacak ?

Capitol Mango & Koton

Her ne kadar yağmur yağsa da yaz sezonu açıldı !

Capitol'de bu aralar Mango ve Koton rüzgarı esiyor. Şık ayakkabı almak isteyenler Mango'ya !

19 Mayıs

Merhaba 19 Mayıs Severler,

Bugünün önemini Facebook profil resimlerinden ve hastaglerle desteklenen tweetlerden anlayabileceğiniz gibi bugünün öneminden korkanların o beğenmedikleri törenler yerine iyi bir çözüm önerisi getirmemelerinden de anlayabilirsiniz.

Ancak 19 Mayıs sadece Gençlik ve Spor Bayramı olmayıp cumhuriyetimizin temelinin atıldığı gündür.

Ben diyorum ki; bırakın artık sağ sol orta kavgalarını !
Bırakın artık paramı ver davalarını !
Bırakın artık daha neler neleri..

Aslolan " İnsanlığın huzurlu yaşaması " değil midir? Huzur ne sağda ne solda !

Aradığınızı bulabileceğiniz tek yer vicdanınızdır...

Anlayana,

Sen Olsan Ne Yapardın? Sosyal Medya Konulu Ulusal Proje Yarışması

Sosyal Medya Projesi

Yukarıda resmini gördüğünüz proje yarışması aslında çok değerli; çünkü çok serbest bir şekilde hayal kuruyorsunuz. Ben çok mu hayal kurdum; "Hayır"!
İşte tecrübem de bu!

Pazarlamaya olan ilgim sayesinde satış odaklı kurguladığım farklı fikirleri biraraya getirebildim. Uçmadım ama tekrar da yapmadım.
Sonuç; proje yarışmasında birinci oldum.

Siz değerli arkadaşlarıma kendilerine güvenip bu tarz yarışmaları takip etmelerini öneriyorum. Çünkü küçümsediğiniz fikirleriniz; aa bunu zaten başkası düşünmüştür dedikleriniz bazen büyük bir girişimcilik örneği olabiliyor.

Sosyal medya üzerine söylenecek çok şey var fakat ben üstadı değilim... Artık susuyorum:)

Teşekkürler Takiplen.com Ailesi !





29 Nisan 2012 Pazar

Termik Santral!Eee şimdi kim utansın ?



Dumansız Hava Sahası !!!

Evet evet, en büyük çılgın projelerden biri de bu saha. Boydan boya yemyeşil çimlerle döşenmiş içinde at koşturulacası saha ! Kör olasıcalar bir sigara dumanına taktılar da dumansız hava sahası diye bize kakaladılar.
İşte bu çılgın kafalılar şimdi de Aliağa'ya " Termik Santral " yapılmasına göz yumuyor.

Ey yöneticiler ve yönetmenler! İşletmeleriniz ve işlettikleriniz adına size soruyorum;
- Ya sen olsaydın bu şehirlerde yaşayan ?
- Ya senin çocuğun olsaydı damarlarında kanser hücresi taşıyan ?

AMA SEN ; SEN MİLYON DOLARLARI, ENERJİ KAYNAKLARININ VERİMLİ KULLANMASINI DÜŞÜNEN VE BİZİM İÇİN BÜYÜK ADIMLAR ATANSIN ...

Eee şimdi kim utansın ?

"İzmirli sadece zeybek oynarken diz çöker" diyenlere sesleniyorum. İzmir'e diz çöktürülüyor. Neredesiniz. İzmir'in kuzey aksında kirli oyunlar oynanıyor. Bütün İzmir tehdit altında. Bugün engel olmazsak.Yarın kaçacak delik arayacağız" İfadelerini kullandı.


Benden bu kadar; daha fazlası terbiyemi bozar.

Palladium'da şenlik var; Adriana Lima bile gelmiş!

Değerli Moda Severler,

Aslında ben modadan pek anlamam. Üzerime yakışıyorsa rahatsam benim için tamamdır.
Ancak bugün sınırları zorlamaya Palladium'a gittim.
İyiki de gitmişim...
Adriana Lima Mavi Jeans vitrininde kırmızı pantalonuyla ortalığı yıkıyordu !!!
Zara ve Mango'nun yaza merhaba diyen ürünlerine de bayıldım!
Ancak fiyatları biraz abartmışlar;  aynı pantalonun 39 TL'den 239 TL'ye yükselmesi mümkün.

Şunu anladım; sade bir pantalon üzerine rahat bir badi/tshirt/tunik her neyse; altına da sıradan olmayan bir ayakkabı!
İşte en şık sizsiniz...
Hem de çok ucuza!

Ayakkabı; 70 TL ( Ole )
Turuncu gibi gözüken ama turuncu olmayan üst; 40 TL ( Koton )
Pembe üst; 30 TL ( Stradivarious)
Kırmızı pantalon; 40 TL      ( Stradivarious)


Neden Zara ve Mango'dan almadım? Çünkü mağaza dizaynı o kadar kötü ki herşey karman çorman; eee bir de az harcamaya gittiysem tercihim bu mağazalar oluyor:)

İyi haftalar=)

Masum Topuklu

Topuklu Dünyamıza Hoşgeldiniz !
İnternette gezinirken gördüğüm bu masum topuklu ayakkabı bana çok şey düşündürdü. Olur mu öyle şey demeyin oldu.
Spor, diyet, şıklık, gezmek, hegemonya, sexist yaklaşım ve para. Hatta bir de tüketici davranışını içine ekleyebilirim.
Bir topuklu ayakkabıdan ne beklersiniz?
Aşk?
Zarafet?
Üstünlük?
Biliyor musunuz, şimdi gülüyorsunuz ama bence tüketici davranışını etkileyen şey  bu harika tasarımın size vaad ettiklerinden başka bir şey değil.

SADECE GÜZEL OLDUĞU İÇİN ALIYORUM
evet
BEN DE SADECE GÜZEL OLDUĞU İÇİN YAZIYORUM:)

28 Nisan 2012 Cumartesi

Kılıçdaroğlu ne yapsa? AKP ne yapmasa?

HAYALİ İHRACAT BUNLAR !


Kılıçdaroğlu gündem yaratsa;
AKP bu gündemdeki sorunları atlamasa...

Kılıçdaroğlu kendi olsa;
AKP başkası gibi davranmasa...

Kılıçdaroğlu solculuğun, aydınlığın hoşgörüyle eş değer olduğunu bilse;
AKP hoşgöçrülüyüm deyip kör olmasa...

Kılıçdaroğlu kendi de yaptığı halde reklamla insanları suçlamasa;
AKP reklamını bu kadar gözümüze sokmasa...

Kılıçdaroğlu gençlerle konuşsa;
AKP gençlerini sadece parayla bir arada tutmasa...

Kılıçdaroğlu umut ekse;
AKP umut satmasa...

AKP çok iyi bir stratejiyle hedef kitleye uygun, silahı kültür olan ve ideolojiden çok icraatlarıyla konuşulan bir parti oldu. Önce bunu kabul edelim. Eee bu durumda AK Parti hangi ideolojiyi benimserse benimsesin sonucunda icraat yapıyorsa üstelik geçmişi kötü geleceğinde ise güvencesi olmayan bir ülkedeyse bunları yapmakta haklı.

Beni yanlış anlamayın, güvencesi olmayan derken karşısında güçlü bir rakibi olmayan güreşçiden bahsediyorum.


Çocuktan Gelin Olmaz! Cahilliği kim satıyor?


Ben gelin oluyorum; annem ağlıyor.
Sen gelin oluyorsun; ben ağlıyorum.

Merhaba ben 14 yaşındayım.
Eğer istersem ailemin izni olmadan evlenebiliyorum ama kefil olamıyorum.
Üstelik bu soru açıköğretim sınavında bile soruldu; ben de oradan öğrendim.


Evlenmek elbette güzel, ben de sıcak evim, aşkla dolu bir yuvam olsun istemez miyim?
İstemedim mi sanıyorsun?
Ama şimdi değil, henüz değil. . .

#çocuktangelinolmaz
Tebrikler...

İşte böyle güzel bir eylem sosyal medyanın da gücüyle milyonlara ulaşıyor.
Evet yasada değişiklikler olabilir.
                                            Ya uygulama?
                                                                   İnsanların beynini nasıl değiştireceğiz?

Kızının yıpranmasına göz yuman, üç kuruş para için onu satan adamı nasıl değiştireceğiz? Hoş 5 kuruş hatta 5 milyon kuruş için bu ülkede neleri satanlar var kızını satana da pek şaşırmamalı.

Yoo tamam elbette parasız verenler de var biliyorum. O zaman çok masum zaten.

Peki neden?

Cahilliği kim satıyor bize en çok ben bunu merak ediyorum !!!

Samsung Galaxy Note Mucizesi


Kendisini almadan önce onlarca yazı okudum; yorumlara göz attım. Almaya karar verdiğimde Vatan Computer'da indirim vardı. 2.300 TL'den 1950 TL gibi bir fiyata düşmüştü. Tabi
indirim olunca 2 gün 5 mağaza dolaşarak siyahını aramak zorunda kaldım. En sonunda ben muradıma erdim fakat hemen pişman oldum.
Çünkü elime çok büyük gelmişti.
Durun durun hala pişmanım demedim!
Elim, kolum, ayağım ve hayat damarım diyebileceğim bu telefona çok kısa sürede alıştım ve çok memnun kaldım. Üstelik neredeyse iphonela aynı fiyata ve de tabletle aynı kullanıma değer.

Evet görenler şaşkın şaşkın bakıyor !
Evet şarjı bana bir günden fazla gitmiyor !
Evet S Pen harika ve çok güzel kullanımları var.
Evet bizde de bedava bir sürü uygulama var ve çok memnunum!
Ha bir de aman gazete alamadım, kalkayım da bilgisayardan bakayım, eyvah PDF formatındaymış telefonum açmadı gibi cümleler hayatımdan çıktı.

Artık bloğumu bile telefondan güncelliyorum:)

Uzun lafın kısası bu mucize telefonu ben de şiddetle öneriyorum !

27 Nisan 2012 Cuma

Sağlıklı Yaşam Diyorlar

Bir kahvaltımdan kare;

Bakınız şimdi televizyonlarda fast food reklamları dönerken; mutfak kültürümüzün hali hazırda yağlılarının yanında yan gelip yatılır mı?


İnanmam; bence sağlıklı yaşam yoktur!  Az sağlıksız aklı başında insan vardır. Yani Freud'a katılıp çocukluğa inmek lazım diyorum. Malum stres ve çocukluk dünyamız bize neler neler yedirtiyor...


Published with Blogger-droid v2.0.4

Fırında Helva

Kendisi bildiginiz paket helvanın fırınlanmış halidir.

Ònce çok yersiniz, sonra yok yemezsiniz. Çünkü çok susatır.

Hayır " Fırında Helva" deyince un helvası sanmayın diye söylüyorum.


Published with Blogger-droid v2.0.4

Mobile Blogging

Bu bir denene bloğudur. Artık herkes haberini yazsın.


Published with Blogger-droid v2.0.4

Okan Bayülgen'li Sosyal Medya Zirvesi

Vay Be...

Medyanın en içinden ve en içten Okan Bayülgen 30 Mart'ta Yeditepe'deydi. Sosyal Medya Zirvesi'nde söyleşi konuğuydu. Hem de 1 saatten fazla sahnede kaldı. Sahneye çıkmadan önce de LÖSEV sunumu devam ediyor diye dakikalarca bekledi..

Gelen bazı sorular;

1) Okan Bayülgen neden sigara içti?

Cevap; salondan izin isteyerek sigarasını yaktı. Ve çünkü o Okan Bayülgen.

2) Neden Okan Bayülgen geldi başka bir televizyon yüzü yerine ?

Cevap; televizyon yüzü aramadık; gençlere güç katan, projeleri destekleyen ve medya üzerine övgülerin yanında eleştiri getirebilecek bir insan aradık.

3) Salon dolu muydu, protesto etti mi?

Cevap; salon çoğu öğrencinin sınavı olması ve hazırlık öğrencilerinin tatil olmasına rağmen tıka basa doldu.
Protesto mu; evet canlı yayında Okan Bayülgen'i tanıdığı halde saçma sapan çıkışlarda bulunan şahsaydı.

4) Şimdi sonuç ne?

- Haberciler de ekmek kaptı; güzelce çarpıttı.
-Katılımcılar Okan Bayülgen'in dünyasından faydalandı.
-Öğrenciler mutlu oldu.
-Etkinlik dünyada trending topic listesine girdi.

Siz çıkın kerevetine...



Pek Muhterem Sosyal Sorumlu

Merhaba Sayın Pek Sosyal ve Çok Sorumlu İnsan ,

Sen proje proje koşturup
Etkinlikleri coştururken,
Attığın çöpleri arkandan biz topluyoruz.
Tabağında bıraktığın yemeği biz köpeklere veriyoruz.
Önemsemeyip almadığın mavi kapağı biriktiriyor,
Senin kabalığının üzerine özür diliyoruz.

Anlayacağın, binlerce dolarlık işler de yapsan, ona buna sataşarak pek bir muhterem de kılsan kendini
 " Ancak Sosyal Sorunlu " diyebilirim sana.

Çekiciden Çektiğimiz


Evet sayın seyirciler, Yeditepe Üniversitesi arka çıkış kapısında resmedilen bu alan " Kavşak " olarak geçiyormuş.

Trafik polisine sorulan soru şu;
- Neden arabamı buradan çektiniz?
Cevap
-Burası bize göre " Kavşak "

Aslında nakarata uygun bir kelimeyle " Hadi Oradan .. " diyebilirim.


Fransız Kafka Dönüşüm Demiş Ben de Çöp Tenekesi

ÇÖP TENEKESİ
Zaman Değişti..
Zaman hangi zaman ve neyin zamanı bilemiyorum. Endüstri Devrimi’nden sonra değişen yaşam tarzları ve insanların koşuşturmaları beni düşündürüyor. Önceden ürünün iyi üretilip sadece iyi satışlar elde etmesi bir firma için yeterliyken, şimdi markalar konuşuyor. Ben de bu markalara ruh katıyorum, çünkü artık iyi üretilmesi yetmiyor. Herkes çokça üretiyor ve kimse hata yapmak istemiyor. Pazarlamacılarsa soyut değerlerle markayı açık arttırmaya çıkarıyor.
Ben de bir pazarlamacıyım, her sabah uyandığımda sırtımda kocaman bir yükle birlikte, sabah saat 7.00 ‘de yollara koyulurum. Hele işe bir geç kalıvereyim, müdürüm tepemde dikilir. Evet, gerçekten evime gelir. Biraz önce Endüstri Devrimi dedim ya; insanın önemi yoktur işte; iş önemlidir. Başıma bir şey gelmiş olamaz, ancak ve ancak işi kaytarmışımdır. Zaten mesleğimi de pek sevdiğim söylenemez; babamın o adama olan borcundan dolayı sürünüyorum. Yoksa bu işler bana göre değil. Elbette makineler ve insanların makineleştiği toplumlar hiç de dikkatimi çekmiyor. Kız kardeşim Grete de bana benzese gerek, konservatuarda öğrenci olmak en büyük hayalidir. Benim mesleğim bir de bu göreve hizmet ediyor. İnsan kendi vazgeçtiklerinden sevdikleri vazgeçmesin diye kürek çekip duruyor işte. Ya ne sandınız? Ekmek kazanmak zor değil miydi, aslanın midesinden ekmek almak bile zor artık demiyor muyduk? Hangimiz bu değişimi fark ediyoruz? Ya da hangimiz Heraklitos’un “ Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir“sözünü onaylamaktan ileri gidiyoruz? Bu sorunun cevabı da kolay değil, biliyorum.

İçine çeken ekonomik düzen..
Bu arada kapıyı açmam için saatlerdir kapıyı yumruklayan ve güya benim için endişelenen ailem ve müdürüm Gregor diye seslenmekten ne zaman vazgeçecekler onu da merak ediyorum. Çünkü bugün dizlerimi iyi hissetmiyorum. Benim için şuanda kapıya doğru yürümek ve onlara nasıl kötü olduğumu anlatmak neredeyse imkansız diyebilirim. Kendimi bir böcek gibi hissediyorum. Hani herkesin tiksindiği ve ilk fırsatta ezmek istediği böcek var ya işte onun gibi. Ama tüm bunlara rağmen o böceğin aslında kimseyi korkutmak istemediğinde yaptığı gibi ben de çarşafı üzerime çekiyorum… Derin bir uykuya daldığımda gördüğüm ilk rüyaysa; gerçekten kocaman bir böceğe dönüştüğüm oluyor. Israrlara dayanamayarak kapıda bekleyenlere kendimi gösteriyorum ve beraberindeki korkularından sonra yalnız kalıyorum. Artık kimse yanıma yaklaşamıyor, önüme koyulan yemeği yiyorum ve kendi isteklerim önemini yitiriyor. Onlar nasıl istiyorsa öyle yaşıyorum… Sonuç yine hüsran oluyor. Tüm ömrüm babama yardım etmek ve yaranmakla geçmesine rağmen, hizmetçimizin elindeki bir süpürgeyle cenazemi çöp tenekesinde buluyorum… Herkesin yediği, ama sonradan midesi bozulduğu yemeklerin kırıntılarıyla beraberim. Kapitalizm insanların hayatlarına girdikten sonra, insanların çöpe giden değerleri de yanı başımda. Adeta gözlerimi kapatmadan önceki hayatım ve geçmişte terk edilmiş yaşantıların kokuşmuş gerçeklikleriyle aynı sofrada oturuyorum. Düşünebiliyor musunuz insanlar mektuplarını bile çöpe atmış. 2000’li yıllardan önceki mektuplar…



Kaybolan duygular..
Artık insanların duyguları anlık mesajlara dökülüyor… Süregelen duygular anlık duygularla yer değiştiriyor. Kırılan kalpler göz ardı edilerek, işçi emekleri de bir kutuya sığdırılıyor. İşte tüm bu olaylar olurken, insanlık kendi elleriyle kapitalizm çorabını başlarına örüyor. Değişimin farkına varamayanlar ve değişime müdahale edemeyenler, en iyisi ben de bu döngünün bir parçası oluvereyim diyor. Ben ne yapıyorum; kendim için ben ne yapıyorum? Herkes her şeyi geliştirmek ve değiştirmek için uğraşırken, ben değişimin neresindeyim? Neden değişim için dizlerim daha yorgun, ama kendime ayırdığım süre daha az? Bunca çabama rağmen, hazıra dayanmayan paramız bittiğinde evimize aldığımız kiracılar bile neden beni bir böcek gibi görüyor? Ona kim izin veriyor? Biliyorum, kapitalizm sen yapıyorsun. Babam üzerinden çıkarmadığı üniformasıyla, annem ev işleriyle boğuştuğu mutfakta ve bense üzerime taktığım sorumluluk şapkasıyla sana hizmet ediyorum. Hele bir karşı geleyim, bugünkü gibi dizlerim ağrır; üzerimdeki yükün ne kadar ağır olduğunu hissederim ve insanlar da beni seninle barıştırmaya çalışır… Ama üzgünüm, ben artık önüme konan yemeği yiyemiyorum. Ve ölüme rağmen, açlığı tercih ediyor ve nefesi kokmuş bir böcek gibi sana veda ediyorum.
Benim penceremden gözüken karanlık dünya ve Kafka’nın gözleri..
İşçilerini ve Gregor’u bir makine olarak gören patronların, kapitalizmin en büyük askerleri olduğundan hiç şüphem yok.Değiştirilen aile yapıları ve toplumun kalıpsallaşması da kapitalizm çabasının bir ürünü olduğunu düşünüyorum.Gregor bir böcek gibi işe yaramaz ve hor görülen olurken, sisteme hizmet eden ,komuta edilen bir askerden farksız değildi.Üstelik bu karanlık dünyada ,yaşanan tüm bu karmaşaların olağan olarak vitrinde yerlerini almaları, ama farkındalığı olan Kafka’nın bu dünyanın karanlık penceresinden kendi içine bakmaya çalışması üzerinde düşünülmesi gereken bir durum.Bence,bu trajedinin onun gerçek hayatındaki babasıyla olan ilişkisiyle ,hatta babasıyla bir türlü iyi olmayan ilişkisiyle alakalı olduğunu söylemek de yanlış olmaz.

Suç ve Ceza "Suçlu Vicdanın Cezası" Dostoyevski

SUÇLU VİCDANIN CEZASI

Boktan bir ruh hali…

Suç vicdanımdaydı, durmadan konuşuyor, ben bağırdıkça söylenmelerini arttırıyordu. Bu büyük kentteki küçücük odam üzerime geliyor, o sahne benim için unutulmaz bir hal alıyordu. Ruhumun derinliklerinde akıl oyunlarını oynadığım bir masa kayıplarıma sebep oluyordu. Ben Raskolnikof… Rusya’nın en boktan döneminde kendisinin de boktan haliyle yaşadıklarına şaşıranlardanım. Okuduğum üniversite beni sosyeteden yapmaya yetmediğinden, ben de başka yollarda yürüyorum… İşte o kadın bana bu yolda eşlik edecek olan kahraman. Ya da kurban, siz söyleyin, ben kabul ederim. Zaten bu düzende onu gerektirmiyor mu? Başını yastığa koyduğunda attıkları kahkahalar senin bir böcek gibi can çekiştiğin sara hastalığına iyi gelir miydi? Yoo, hayır… Gözümden gitmeyen yanılsamalar, beni karanlık odalara itmemeliydi. Ve sen kadın şu lanet olasıca kafamda bana vurup vurup o sesleri inletmemeliydin. İşte suçlu vicdanım, işte cezam… Ya senin cezan? Benim ödülüm para… Katiller öldürdükleri için para alırlar. Ya senin öldürdüğün ben için ödülün ceza mı? Tefeci kadın sana ilk geldiğim günü ve portmantoyu hatırlıyorum da ürkektim… Senden gittiğim o günü hatırlıyorum da ne de korkaktın.

İtiraflar…

Kendimden nefret ediyorum. Ödeyemediğimden biriken kiralar, kız kardeşim Dunya’nın iki memurluğu olan 45 yaşındaki adamla yapacağı evlilik ve annemden gelen bu mektup var olan nefretimi arttırıyordu. Bu evlilik olmamalıydı… Üst üste bana verilen cezalar ağır geliyordu.

İşte beni bu katilliğe iten nedenlerim, kültablasına bakarken tefeci kadının boynuna geçirdiğim baltaya da sebep olmuşlardı. Baltayı kafasına indirdiğim anda düşündüğüm tek şey, dünyanın bir pislikten daha kurtulduğuydu. Bu pisliğin üzerime akacağını nerden bilecektim? Artık korkuyordum, aldığım ceza ve kendime verdiğim ödül dizlerimin bağını çözüyordu. İtiraflarım boğazımda düğümleniyor, sessizliklerim yerini gürültüye bırakıyordu. Kendimi polisin yanında bulmamla iç huzura kovuşmuştum. Fakat bu gerçeklik üzerime giydiğim en büyük vicdan darbesiydi. Artık geçecek 8 yıla gün sayıyordum …

Kendi hayatından suçlar…

Babası doktor olan Dostyoyevski’nin babasının bir cinayete kurban gitmesinden sonra babasının adını ağzına almaması beni çok düşündürdü. İçine kapanık olan yazarın sessiz çığlıkları da kitaba yansımış gibiydi. Omak Kalesi’nde ayakları zincire bağlı olarak dört yıl kalmasının da,onun ruhunda silinmeyecek izler bırakmış olması tam bir trajedidir. Çünkü kitapta da Raskolnikov’un yaşadığı sara nöbetleri aslında tam da bu olay yüzünden başlamıştır. Yazarın insan ruhunu kendi tecrübelerini de katarak anlattığını gözlemlediğim bu kitap , bence onun en büyük iç hesaplaşmasının ürünüdür.

Yazmak için nedenleri var..

Ayrıca yazarın bu romanı para kazanmak için yazdığı ve o sırada karısının ağır hasta olması kitaba ruh vermiştir. Raskolnikov üstün zekasından ötürü duyduğı gururla suç işlemiştir.

Yaprak Dökümü, Köklerim Kendine Yabancı

KÖKLERİM KENDİNE YABANCI

Kökleri Yorgun Bir Köşk…

Köklerim bu evin derinliklerinde yaşanmışlıklara misafirperverliğini sunmuştu. Kendini yorgun hisseden duvarlarım gittikçe ağırlaşıyorlardı. Yapraklarımsa artık bana tutunamıyordu. Oysaki birkaç yıl önce umutların üzerimi örttüğü ışık beni İstanbul’un en görkemli köşklerinden yapmıştı. Ali Rıza Beyse İstanbul Beyefendi’lerinden bu köşkte oturanıydı. Karısı Hayriye Hanım, oğlu Şevket ve kızları Leyla, Necla ve Fikret de bu köşkün yaşantılarındandı. Ali Rıza Bey’in İstanbul’da ağır ağır çıktığı merdivenler, şimdi onun elini çenesine koyup düşünmesine sebep oluyordu. Çünkü büyük umutlarla baktığı İstanbul ilk olarak oğlu Şevket’i girdabına almıştı. İşe girdi diye sevinilirken, evli kadın olan Ferhunde’ye duyduğu büyük aşk bu evin bir yaprağını geride bırakmaya yetecekti. Bankada memuriyet hayatının devam ettiği günlerde babasının karşı çıkmasına rağmen Ferhunde’yle evlenen Şevket pişman olmayacak mıydı? Olacaktı elbet, eğer onların yatak odasında olan parçam konuşabilseydi, Ferhunde’nin zehirli ruhunu Şevket’e nasıl işlediğini anlatabilecektim. Çünkü o çoktan İstanbul’un onca renginden biri olan modern hayatın getirdiği eğlence ve lükse düşkünlüğüyle bambaşka resme fırça darbeleri atıyordu. Aşk bazen insanı renkleri ayrıt edemez hale getirse de, olan yine insanın ruh rengine oluyordu. Necla ve Leyla’nın da bu köşkten hayata açılan pencerelerinde eğlenceye olan meraklarını görmezden gelmek mümkün değildi. Fikret, en suskun haliyle olanlara seyircilik ediyor ama bu sessizliği daha fazla taşıyamıyordu. Çoğu geceler duvarıma kafasını yasladığı ve çaresizliğini haykırdığı sessizliklere tanık olmuştum.

Çareyi Adapazarı’nda yaşayan Tahsin’le evlenmekte bulan Fikret, kendini dul ve çocuklu bir adama gelin ediyordu. Ali Rıza Bey’in nadide çiçeklerinin hayatı, böyle mi olacaktı? İşte ilk yaprak kopuyordu… Şevket ve Ferhunde’nin yaşamı tüm aileye büyük darbeler vurmak üzere her geçen gün çıkmaza giriyordu. Çareyiyse zimmetine para geçirmekte bulan Şevket, hapse girmeyi hesap edememişti. Böylelikle dalın ikinci yaprağı da kopmuştu… Şevket’in aşkı için katlandıklarına katlanamayan Ferhunde evi terk etmeyi düşündüğünde yüzünde gördüğüm ifade beni hiç şaşırtmamıştı.

Yorgun Mevsimlerin Sonbaharı …

Dallar yaprakları taşıyamıyor, mevsimin soğukluğu belirginleşiyordu. Dala tutunamayanlar artıyor, Ali Rıza Bey İstanbul’la olan savaşında yalnız kalıyordu.

Batılılaşma Sevdasının Kayıp Verdiği Son Yapraklar..

Zenginliklerle gözü boyanan kızı Nejla bir adamla evleniyor, Leyla ise metres hayatı yaşıyordu. Mutluluklarını zenginlikte bulamayacaklarını anladıklarında babalarına kucak açmasını istiyorlardı… Bu bahçeden okula gitmek için çıkan Nejla, babasına kahve yapmak için can atan Leyla, vitrinlere bakıp alamadıkları giysinin peşinden gitmeyi seçmişlerdi… Zor olan onurlu ve namuslu olup tüm bunlara katlanabilmek mi, yoksa tüm bunları yüz üstü bırakıp gidebilmek miydi? Ali Rıza Bey, gitmeyi seçerek mağrur kızı Fikret’e sığınır. Fakat onun da mutsuzluğu düşen yapraklardan biri olur. Şimdi artık gölgesine sığınamayacakları bir evdedirler… Hatta bu evde Hayriye Hanım da değişmiştir. Değişen hayat koşulları onu asabileştirmeye yetmiştir. Leyla ve Nejla’nın umursamaz tavırları, Şevket’in üzerine binen sorumluluklar onların ailesinin üzerine basıp geçmiştir. Şimdi ben karanlık odalarımda taşıdığım bu yaşanmışlıklarla yaşanamayanların muhakemesindeyim. Köklerimin de kurumaya yüz tuttuğu bu mevsimde güneş yüzü görebilecek miyim? Her aynaya baktıklarındaki yüzlerinin yansımaları akıllardan silinebilecek mi? İşte son yaprağımı döküyorum, ben de enkaza karışıyor ve yaşanmışlıklara sessizlik bırakıyorum.

Ve Olanlar…

Batılılaşma hevesinin bir ailenin başına ne işler açabileceğinden çok, bu konuyu modernleşme olarak gören insanlar umarım gereken mesajları almışlardır... Para ve eğlence asıl olan mutluluk değildir, mutluluk ahlak, onur ve birlikte aşılan zorlukların sonrasından gelir…

Reşat Nuri Güntekin’in yazdığı bu kitabın gerçekçi durumları ele aldığından dolayı, yazarın kendi gözlemlerini de içerdiğini düşünüyorum.

Gazeteci kimdir, ne iş yapar?

Bugün Yeditepe Üniversitesi Radyo Sinema ve Televizyon ve Gazeticilik bölümü öğrencilerinin Mezuniyet Projesi olan bir belgesel izledim.İyiki de gitmişim ve o sahnelere ben de şahit olmuşum.Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi'ye haince sıkılan kurşun ve kurulan pusudan bahsediyorum.Ama daha çok bu kurşunun bugün kim tarafından sıkıldığını bilmeyen bizleri ,bugünün gazeteciliğini ve gazete etiğini konuşmak istiyorum. Ben bir gazeteci değilim, alanında uzman yazar çizer de değilim.Ben bir üniversitesi öğrencisiyim; ne sağım ne de sol.İşte tam da bu fikirler üzerine Uğur Mumcu her türlü terör içeren kurumu reddediyor.Aynı bu anlayışla da Abdi İpekçi Milliyet gazetesinde çift taraflı habercilik anlayışını ilke ediniyor. Eğer bir olay olduysa mağdura da sorulmalı diyor.Uğur Mumcu'ysa gazetecilikte soruşturma alanına emek veren en büyük yazar kimliğini cebine koyuyor.Çünkü,onlar tirajı yüksek olan haberi değil; doğru olanı ve kısır döngüdeki gerçek sistemi araştırıyor.
Şimdiki gazetecilik anlayışının rezilliğiyse bu iki araştırmacı gazetecinin yaptıkları yanında adeta su üstüne çıkıveriyor.Ya bizlere ne demeli? Diğerini dinlemeden etiketi yapıştıran kafalarımız , medyanın öğrettiği gibi düşünen akıllarımız ve birilerinin istediği gibi silah çeken ellerimiz.Ya sizlere ne demeli?
Gazetecilik, planlanan sistemlere alet olacak maşalara değil,istemediği sistemi yıkacak anarşistlere değil ; sadece cesursa araştıracak insanlara gerek duyuyor.
Öyle düşünsek de , düşünmesek de ; insanların düşünce ve çabalarına saygı göstermeyi öğrenmemiz uzun zaman alacak gibi.Bizim gibi düşünmeyen herkesi düşman görmek de kendimize bir kurşun sıkmaktan başka birşey değil..

Öğretmen ve Öğrenci

Çocuk bir gün öğretmenine sorar:
Öğrenci: Hocam salakla zeki arasındaki farklar n...elerdir.
Öğretmen: Salaklar her zaman kesin konuşur ama zekiler daima şüphecidir..
Öğrenci: Emin misiniz hocam ?
Öğretmen: Kesinlikle.

Yeditepe Üniversitesi ve Sevilesi Köpekleri:)

Ice and Boncuk - Sweet Eyes - Our Dogs
Yeditepe Üniversitesi ve Onun Ciciş Köpekleri :)

Çoğumuzun çocukluğu doğadan korkarak ve doğamızdan çekinerek yaşamakla geçer.Hatta kendi doğamızdan da zaman zaman utanır ,sıkılır ve duygularımızı saklamaya çalışırız.Ama benim bahsetmek istediğim bizim doğamızdan çok, hayvanlarımız ve onların doğası.Köpekler en sadık dostlarımızdır,derler.Öyle midir? Acaba düşünemeyip,plan kuramadıkları ve doğalarının farkında olup kendini gizleyemedikleri için midir? Cevap evetse, neden o zaman insanlar çekingendirler? Biraz psikoloji, ucundan felsefe ve edebiyat kuramlarını alt üst etmeden konumuza dönelim.
Çok küçükken öcü gelir, köpek ıssırır , kedi tırmalar , aman dikkat et kurbağa zıplıycak sözlerine aşina büyüdüm.
Şimdiyse bu okulda, kedi ,köpek,güvercin ve hatta yılanlarla iç içeyim.O görmediğim yılanlar, ama varlıklarını biliyorum.Uçsuz bucaksız bir ormanda kurulu okulumuz ,tabiki yılanlarıda ağırlayabilecek kadar sevecen.Köpekler için aynı şeyi söyleyemiycem, ne zaman yemekhaneden elimde yemekle çıksam ,yanıma birisi gelsinde yürüyelim diye beklerim.Evet beklerdim. Ama artık bunca zaman bana sesini bile yükseltmemiş köpekleri, sizi tanımayan insanların tavırlarından sonra nasıl bağrınıza basmazsınız bunu da sormak isterim.
Sözün kısası ben bu yazıyı okulumdaki köpekleri çok seviyorum ve onlarla yaşamaktan çok mutluyum demek için yazdım.
Yeditepe'nin görkemli ama bir o kadarda sevecen kampüsünde doğayla iç içe olmayı öğrendim .
Arkadaşlar, betonlardan kaçın,doğaya yaklaşın.
Para ve çıkar algısından kaçın , doğallığa alışın.


Sevgilerle

Hep aynı mesajlar!

İletişmek & Communicate

İletişim çok değişti..

Bazen pazarlama ve halkla ilişkiler,
Bazen de yanlış anlaşılan ifadeler,
Bazen siyasi ve bazen de ekonomik çelişkiler;
Ama hep aynı, kısır döngüler!

İletişim kanalları değişse de; mesajlar değişti mi dersiniz?

Dijital Mecralarda Marka


        Yeditepe Üniversitesi  30 Mart Sosyal Medya Zirvesi 2012'den bir cümle yazmam gerekirse işte bunu yazardım.

Sihrin Fikrin Olsun Dedik!

Sen de yarına engelli adayı olduğun için,
Ben de bir sabah görme engelli olarak hayata merhaba diyebileceğim için,
Onlar da sen gibi oldukları için,

Peki sen, bence deyip bir fikir sunabilecek misin bize?

Bekliyoruz !

facebook.com/sihrinfikrinolsun

Baştan anlaşalım; ben blogger değilim!

Dikkat dikkat bu sayfayı okuma zorunluluğunuz bulunmamakla birlikte paylaştıklarım tamamen hayal ürünüdür bilesiniz!

Blog sosu hikayesi;

Sosyal medyanın, etkinlikleri ve düşünceleri sosladığı 
Kurum ve kuruluşların sosyal sorumlu olmakla kendilerini sosladıkları dünyaya ben de düştüm.
İçimden ah çekip yazamadıklarımı, dalga geçip eleştiremediklerimi, görüp paylaşamadıklarımı ve anlatmak isteyip üşendiklerimi kısa kısa yazarak resimlerle anlatmaya karar verdim.
Yani " Olay Fotoğrafı " , " Bilgi Fotoğrafı ", "Karikatür " hatta bazen " Minyatür " bile paylaşacağım.

Evet, ben de bireysel olarak bu iki sosu kullanıyorum. Ama artık bu sayfada uzun yazılardan çok resimler konuşacak. Neden mi? Ne benim uzun uzun yazmaya ne de sizin okumaya vaktiniz yok.

Hiç içimizden gelmez okumak; hem bilginin doğruluğundan emin olmadığın ve hatta okuduğunda midenin bulanmıycağının garantisini alamadığın
Bilmiş tarzda yazılan ;
Üstüne reklam kokan yazıları neden okuyasınız ki?