27 Nisan 2012 Cuma

Fransız Kafka Dönüşüm Demiş Ben de Çöp Tenekesi

ÇÖP TENEKESİ
Zaman Değişti..
Zaman hangi zaman ve neyin zamanı bilemiyorum. Endüstri Devrimi’nden sonra değişen yaşam tarzları ve insanların koşuşturmaları beni düşündürüyor. Önceden ürünün iyi üretilip sadece iyi satışlar elde etmesi bir firma için yeterliyken, şimdi markalar konuşuyor. Ben de bu markalara ruh katıyorum, çünkü artık iyi üretilmesi yetmiyor. Herkes çokça üretiyor ve kimse hata yapmak istemiyor. Pazarlamacılarsa soyut değerlerle markayı açık arttırmaya çıkarıyor.
Ben de bir pazarlamacıyım, her sabah uyandığımda sırtımda kocaman bir yükle birlikte, sabah saat 7.00 ‘de yollara koyulurum. Hele işe bir geç kalıvereyim, müdürüm tepemde dikilir. Evet, gerçekten evime gelir. Biraz önce Endüstri Devrimi dedim ya; insanın önemi yoktur işte; iş önemlidir. Başıma bir şey gelmiş olamaz, ancak ve ancak işi kaytarmışımdır. Zaten mesleğimi de pek sevdiğim söylenemez; babamın o adama olan borcundan dolayı sürünüyorum. Yoksa bu işler bana göre değil. Elbette makineler ve insanların makineleştiği toplumlar hiç de dikkatimi çekmiyor. Kız kardeşim Grete de bana benzese gerek, konservatuarda öğrenci olmak en büyük hayalidir. Benim mesleğim bir de bu göreve hizmet ediyor. İnsan kendi vazgeçtiklerinden sevdikleri vazgeçmesin diye kürek çekip duruyor işte. Ya ne sandınız? Ekmek kazanmak zor değil miydi, aslanın midesinden ekmek almak bile zor artık demiyor muyduk? Hangimiz bu değişimi fark ediyoruz? Ya da hangimiz Heraklitos’un “ Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir“sözünü onaylamaktan ileri gidiyoruz? Bu sorunun cevabı da kolay değil, biliyorum.

İçine çeken ekonomik düzen..
Bu arada kapıyı açmam için saatlerdir kapıyı yumruklayan ve güya benim için endişelenen ailem ve müdürüm Gregor diye seslenmekten ne zaman vazgeçecekler onu da merak ediyorum. Çünkü bugün dizlerimi iyi hissetmiyorum. Benim için şuanda kapıya doğru yürümek ve onlara nasıl kötü olduğumu anlatmak neredeyse imkansız diyebilirim. Kendimi bir böcek gibi hissediyorum. Hani herkesin tiksindiği ve ilk fırsatta ezmek istediği böcek var ya işte onun gibi. Ama tüm bunlara rağmen o böceğin aslında kimseyi korkutmak istemediğinde yaptığı gibi ben de çarşafı üzerime çekiyorum… Derin bir uykuya daldığımda gördüğüm ilk rüyaysa; gerçekten kocaman bir böceğe dönüştüğüm oluyor. Israrlara dayanamayarak kapıda bekleyenlere kendimi gösteriyorum ve beraberindeki korkularından sonra yalnız kalıyorum. Artık kimse yanıma yaklaşamıyor, önüme koyulan yemeği yiyorum ve kendi isteklerim önemini yitiriyor. Onlar nasıl istiyorsa öyle yaşıyorum… Sonuç yine hüsran oluyor. Tüm ömrüm babama yardım etmek ve yaranmakla geçmesine rağmen, hizmetçimizin elindeki bir süpürgeyle cenazemi çöp tenekesinde buluyorum… Herkesin yediği, ama sonradan midesi bozulduğu yemeklerin kırıntılarıyla beraberim. Kapitalizm insanların hayatlarına girdikten sonra, insanların çöpe giden değerleri de yanı başımda. Adeta gözlerimi kapatmadan önceki hayatım ve geçmişte terk edilmiş yaşantıların kokuşmuş gerçeklikleriyle aynı sofrada oturuyorum. Düşünebiliyor musunuz insanlar mektuplarını bile çöpe atmış. 2000’li yıllardan önceki mektuplar…



Kaybolan duygular..
Artık insanların duyguları anlık mesajlara dökülüyor… Süregelen duygular anlık duygularla yer değiştiriyor. Kırılan kalpler göz ardı edilerek, işçi emekleri de bir kutuya sığdırılıyor. İşte tüm bu olaylar olurken, insanlık kendi elleriyle kapitalizm çorabını başlarına örüyor. Değişimin farkına varamayanlar ve değişime müdahale edemeyenler, en iyisi ben de bu döngünün bir parçası oluvereyim diyor. Ben ne yapıyorum; kendim için ben ne yapıyorum? Herkes her şeyi geliştirmek ve değiştirmek için uğraşırken, ben değişimin neresindeyim? Neden değişim için dizlerim daha yorgun, ama kendime ayırdığım süre daha az? Bunca çabama rağmen, hazıra dayanmayan paramız bittiğinde evimize aldığımız kiracılar bile neden beni bir böcek gibi görüyor? Ona kim izin veriyor? Biliyorum, kapitalizm sen yapıyorsun. Babam üzerinden çıkarmadığı üniformasıyla, annem ev işleriyle boğuştuğu mutfakta ve bense üzerime taktığım sorumluluk şapkasıyla sana hizmet ediyorum. Hele bir karşı geleyim, bugünkü gibi dizlerim ağrır; üzerimdeki yükün ne kadar ağır olduğunu hissederim ve insanlar da beni seninle barıştırmaya çalışır… Ama üzgünüm, ben artık önüme konan yemeği yiyemiyorum. Ve ölüme rağmen, açlığı tercih ediyor ve nefesi kokmuş bir böcek gibi sana veda ediyorum.
Benim penceremden gözüken karanlık dünya ve Kafka’nın gözleri..
İşçilerini ve Gregor’u bir makine olarak gören patronların, kapitalizmin en büyük askerleri olduğundan hiç şüphem yok.Değiştirilen aile yapıları ve toplumun kalıpsallaşması da kapitalizm çabasının bir ürünü olduğunu düşünüyorum.Gregor bir böcek gibi işe yaramaz ve hor görülen olurken, sisteme hizmet eden ,komuta edilen bir askerden farksız değildi.Üstelik bu karanlık dünyada ,yaşanan tüm bu karmaşaların olağan olarak vitrinde yerlerini almaları, ama farkındalığı olan Kafka’nın bu dünyanın karanlık penceresinden kendi içine bakmaya çalışması üzerinde düşünülmesi gereken bir durum.Bence,bu trajedinin onun gerçek hayatındaki babasıyla olan ilişkisiyle ,hatta babasıyla bir türlü iyi olmayan ilişkisiyle alakalı olduğunu söylemek de yanlış olmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder