Bugün Yeditepe Üniversitesi Radyo Sinema ve Televizyon ve
Gazeticilik bölümü öğrencilerinin Mezuniyet Projesi olan bir belgesel
izledim.İyiki de gitmişim ve o sahnelere ben de şahit olmuşum.Uğur Mumcu ve Abdi
İpekçi'ye haince sıkılan kurşun ve kurulan pusudan bahsediyorum.Ama daha çok bu
kurşunun bugün kim tarafından sıkıldığını bilmeyen bizleri ,bugünün
gazeteciliğini ve gazete etiğini konuşmak istiyorum. Ben bir gazeteci değilim,
alanında uzman yazar çizer de değilim.Ben bir üniversitesi öğrencisiyim; ne
sağım ne de sol.İşte tam da bu fikirler üzerine Uğur Mumcu her türlü terör
içeren kurumu reddediyor.Aynı bu anlayışla da Abdi İpekçi Milliyet gazetesinde
çift taraflı habercilik anlayışını ilke ediniyor. Eğer bir olay olduysa mağdura
da sorulmalı diyor.Uğur Mumcu'ysa gazetecilikte soruşturma alanına emek veren en
büyük yazar kimliğini cebine koyuyor.Çünkü,onlar tirajı yüksek olan
haberi değil; doğru olanı ve kısır döngüdeki gerçek sistemi
araştırıyor.
Şimdiki gazetecilik anlayışının rezilliğiyse bu iki araştırmacı
gazetecinin yaptıkları yanında adeta su üstüne çıkıveriyor.Ya bizlere ne demeli?
Diğerini dinlemeden etiketi yapıştıran kafalarımız , medyanın öğrettiği gibi
düşünen akıllarımız ve birilerinin istediği gibi silah çeken ellerimiz.Ya
sizlere ne demeli?
Gazetecilik, planlanan sistemlere alet olacak
maşalara değil,istemediği sistemi yıkacak anarşistlere değil ; sadece cesursa
araştıracak insanlara gerek duyuyor.
Öyle düşünsek de , düşünmesek
de ; insanların düşünce ve çabalarına saygı göstermeyi öğrenmemiz uzun zaman
alacak gibi.Bizim gibi düşünmeyen herkesi düşman görmek de kendimize bir kurşun
sıkmaktan başka birşey değil..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder