SUÇLU VİCDANIN CEZASI
Boktan bir ruh hali…
Suç
vicdanımdaydı, durmadan konuşuyor, ben bağırdıkça söylenmelerini arttırıyordu.
Bu büyük kentteki küçücük odam üzerime geliyor, o sahne benim için unutulmaz bir
hal alıyordu. Ruhumun derinliklerinde akıl oyunlarını oynadığım bir masa
kayıplarıma sebep oluyordu. Ben Raskolnikof… Rusya’nın en boktan döneminde
kendisinin de boktan haliyle yaşadıklarına şaşıranlardanım. Okuduğum üniversite
beni sosyeteden yapmaya yetmediğinden, ben de başka yollarda yürüyorum… İşte o
kadın bana bu yolda eşlik edecek olan kahraman. Ya da kurban, siz söyleyin, ben
kabul ederim. Zaten bu düzende onu gerektirmiyor mu? Başını yastığa koyduğunda
attıkları kahkahalar senin bir böcek gibi can çekiştiğin sara hastalığına iyi
gelir miydi? Yoo, hayır… Gözümden gitmeyen yanılsamalar, beni karanlık odalara
itmemeliydi. Ve sen kadın şu lanet olasıca kafamda bana vurup vurup o sesleri
inletmemeliydin. İşte suçlu vicdanım, işte cezam… Ya senin cezan? Benim ödülüm
para… Katiller öldürdükleri için para
alırlar. Ya senin öldürdüğün ben için ödülün ceza mı? Tefeci kadın sana ilk
geldiğim günü ve portmantoyu hatırlıyorum da ürkektim… Senden gittiğim o günü
hatırlıyorum da ne de korkaktın.
İtiraflar…
Kendimden nefret ediyorum. Ödeyemediğimden biriken
kiralar, kız kardeşim Dunya’nın iki memurluğu olan 45 yaşındaki adamla yapacağı
evlilik ve annemden gelen bu mektup var olan nefretimi arttırıyordu. Bu evlilik
olmamalıydı… Üst üste bana verilen cezalar ağır geliyordu.
İşte beni
bu katilliğe iten nedenlerim, kültablasına bakarken tefeci kadının boynuna
geçirdiğim baltaya da sebep olmuşlardı. Baltayı kafasına indirdiğim anda
düşündüğüm tek şey, dünyanın bir pislikten daha kurtulduğuydu. Bu pisliğin
üzerime akacağını nerden bilecektim? Artık korkuyordum, aldığım ceza ve kendime
verdiğim ödül dizlerimin bağını çözüyordu. İtiraflarım boğazımda düğümleniyor,
sessizliklerim yerini gürültüye bırakıyordu. Kendimi polisin yanında bulmamla iç
huzura kovuşmuştum. Fakat bu gerçeklik üzerime giydiğim en büyük vicdan
darbesiydi. Artık geçecek 8 yıla gün sayıyordum …
Kendi hayatından suçlar…
Babası doktor olan Dostyoyevski’nin babasının bir
cinayete kurban gitmesinden sonra babasının adını ağzına almaması beni çok
düşündürdü. İçine kapanık olan yazarın sessiz çığlıkları da kitaba yansımış
gibiydi. Omak Kalesi’nde ayakları zincire bağlı olarak dört yıl kalmasının
da,onun ruhunda silinmeyecek izler bırakmış olması tam bir trajedidir. Çünkü
kitapta da Raskolnikov’un yaşadığı sara nöbetleri aslında tam da bu olay
yüzünden başlamıştır. Yazarın insan ruhunu kendi tecrübelerini de katarak
anlattığını gözlemlediğim bu kitap , bence onun en büyük iç hesaplaşmasının
ürünüdür.
Yazmak için nedenleri var..
Ayrıca yazarın bu romanı para kazanmak için yazdığı
ve o sırada karısının ağır hasta olması kitaba ruh vermiştir. Raskolnikov üstün
zekasından ötürü duyduğı gururla suç işlemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder