27 Nisan 2012 Cuma

Suç ve Ceza "Suçlu Vicdanın Cezası" Dostoyevski

SUÇLU VİCDANIN CEZASI

Boktan bir ruh hali…

Suç vicdanımdaydı, durmadan konuşuyor, ben bağırdıkça söylenmelerini arttırıyordu. Bu büyük kentteki küçücük odam üzerime geliyor, o sahne benim için unutulmaz bir hal alıyordu. Ruhumun derinliklerinde akıl oyunlarını oynadığım bir masa kayıplarıma sebep oluyordu. Ben Raskolnikof… Rusya’nın en boktan döneminde kendisinin de boktan haliyle yaşadıklarına şaşıranlardanım. Okuduğum üniversite beni sosyeteden yapmaya yetmediğinden, ben de başka yollarda yürüyorum… İşte o kadın bana bu yolda eşlik edecek olan kahraman. Ya da kurban, siz söyleyin, ben kabul ederim. Zaten bu düzende onu gerektirmiyor mu? Başını yastığa koyduğunda attıkları kahkahalar senin bir böcek gibi can çekiştiğin sara hastalığına iyi gelir miydi? Yoo, hayır… Gözümden gitmeyen yanılsamalar, beni karanlık odalara itmemeliydi. Ve sen kadın şu lanet olasıca kafamda bana vurup vurup o sesleri inletmemeliydin. İşte suçlu vicdanım, işte cezam… Ya senin cezan? Benim ödülüm para… Katiller öldürdükleri için para alırlar. Ya senin öldürdüğün ben için ödülün ceza mı? Tefeci kadın sana ilk geldiğim günü ve portmantoyu hatırlıyorum da ürkektim… Senden gittiğim o günü hatırlıyorum da ne de korkaktın.

İtiraflar…

Kendimden nefret ediyorum. Ödeyemediğimden biriken kiralar, kız kardeşim Dunya’nın iki memurluğu olan 45 yaşındaki adamla yapacağı evlilik ve annemden gelen bu mektup var olan nefretimi arttırıyordu. Bu evlilik olmamalıydı… Üst üste bana verilen cezalar ağır geliyordu.

İşte beni bu katilliğe iten nedenlerim, kültablasına bakarken tefeci kadının boynuna geçirdiğim baltaya da sebep olmuşlardı. Baltayı kafasına indirdiğim anda düşündüğüm tek şey, dünyanın bir pislikten daha kurtulduğuydu. Bu pisliğin üzerime akacağını nerden bilecektim? Artık korkuyordum, aldığım ceza ve kendime verdiğim ödül dizlerimin bağını çözüyordu. İtiraflarım boğazımda düğümleniyor, sessizliklerim yerini gürültüye bırakıyordu. Kendimi polisin yanında bulmamla iç huzura kovuşmuştum. Fakat bu gerçeklik üzerime giydiğim en büyük vicdan darbesiydi. Artık geçecek 8 yıla gün sayıyordum …

Kendi hayatından suçlar…

Babası doktor olan Dostyoyevski’nin babasının bir cinayete kurban gitmesinden sonra babasının adını ağzına almaması beni çok düşündürdü. İçine kapanık olan yazarın sessiz çığlıkları da kitaba yansımış gibiydi. Omak Kalesi’nde ayakları zincire bağlı olarak dört yıl kalmasının da,onun ruhunda silinmeyecek izler bırakmış olması tam bir trajedidir. Çünkü kitapta da Raskolnikov’un yaşadığı sara nöbetleri aslında tam da bu olay yüzünden başlamıştır. Yazarın insan ruhunu kendi tecrübelerini de katarak anlattığını gözlemlediğim bu kitap , bence onun en büyük iç hesaplaşmasının ürünüdür.

Yazmak için nedenleri var..

Ayrıca yazarın bu romanı para kazanmak için yazdığı ve o sırada karısının ağır hasta olması kitaba ruh vermiştir. Raskolnikov üstün zekasından ötürü duyduğı gururla suç işlemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder